16 Ocak 2012 Pazartesi

Necati Cumalı ve gözü pek yüreği pek adamlar

“Sağlığında yüzüne gülenler
Sofrasında ekmeğini yiyenler
Uykusunda pusu kurdular
Zülfikâr Beyi vurdular

Zülfikâr Beyi vuran Uçanalı İsmail
Cellat olmasına cellat, çingene değil

Zülfikâr Bey mertti yiğitti
Fakir ağlatmadı, mazlum ezmedi
Hile nedir, kuşku nedir bilmezdi
Korkusuz uyudu, korkusuz gezdi

Var git İsmail var git, namert kişisin
Hem sen düşün, hem de sana yol gösteren düşünsün”

İÇİMİZDE SIRADAĞLAR GİBİ YATAN OLAYLAR

Necati Cumalı’nın, daha ilk okuyuşumuzda bizi yüreğimizden yakalayan bu şiiri, epeyce uzun. Halk şiirimizden esinler taşıyan “Uçanalı Zülfikâr Beye Ağıt” adlı bu şiir, Necati Cumalı’nın, bir kısmını “Makedonya 1900”de ele aldığı, bir kısmını sonradan “Viran Dağlar”da işleyeceği yüz yıldır içimizde sıradağlar gibi yatmakta olan olaylardan birini anlatır. Zülfikâr Bey, babasının dayısının oğludur. Bu, başta Makedonya olmak üzere bütün bir Balkanlar’ın kaybediliş öyküsüdür. Salt kaybediliş mi, binlerce insanın yersiz yurtsuz kalışlarının, basılmış köylerin, yakılıp yıkılmış evlerin, kurşuna dizilmiş, göç yollarında açlıktan, salgın hastalıklardan kırılmış kadınların, çocukların, yaşlıların, bütün bir Rumelililerin öyküleridir. Bu türden öyküler, bugünkü Türkiye nüfusunu oluşturan insanların hayli önemli bir kısmının, çok değil iki-üç kuşak evvelinin gerçekliğidir.

NECATİ CUMALI’YA GELİNCEYE KADAR…

Hep düşünmüşümdür, neden Necati Cumalı denilince aklımıza hep bu Makedonya öyküleri gelir; “Susuz Yaz” gibi filme çekilmiş, Türkiye’ye uluslararası alanda ilk sinema ödülünü kazandırmış bir öykü, “Tütün Zamanı/Zeliş”, “Yağmurlar ve Topraklar” ile “Acı Tütün”gibi çok önemli üç roman ile onlarca şiir ve tiyatro oyunu dururken?
En başta, bu öykülerin bir ülkenin, bir halkın yıkılış-yokoluş öyküleri olmasından elbette. Ancak bunun kadar önemli bir başka neden daha var ki, o da, bu öyküleri en iyi, en gerçekçi ve en etkileyici bir biçimde Necati Cumalı’nın anlatmış olması. Necati Cumalı’ya gelinceye kadar her bir yanı ateşler içindeki Rumeli toprakları, Makedonya, onca öykü ve romana karşın neredeyse hiç yazılmamış gibidir. Oysa, anne ve babasından dinlediği bu öykülerin içinde büyüyen Necati Cumalı, ailesiyle Türkiye’ye geldiklerinde henüz bir yaşındadır.
1921’de Makedonya’da Florina’da doğan, İzmir-Urla’da büyüyen, Ankara’da hukuk öğrenimi gören Necati Cumalı, Tütün emekçilerinin yaşamını ele aldığı roman üçlemesi “Tütün Zamanı/Zeliş”, “Yağmurlar ve Topraklar” ile “Acı Tütün”de Urla ve çevresini de gerçekçi bir bakışla ve yetkin bir dille anlattı, pek çok öykü, tiyatro oyunu ve şiir yazdı elbet ama, “Makedonya 1900” ile “Viran Dağlar” Necati Cumalı’nın yapıtlarının özü, esası, ruhu oldu hep.

GÖZÜ PEK, YÜREĞİ ADAMLAR

Necati Cumalı, “Makedonya 1900” ile “Viran Dağlar”da yanıp yıkılıp giden topraklara, parçalanan bir ülkeye, o ülkenin insanlarına yukarda bir kısmını aktardığım şiirdeki gibi başta yumuşak, sonra giderek içli, canhıraş bir ağıt yazdı. İçinde yaşadığı ülkenin ve insanlarının geleceklerine ilişkin duyduğu kaygıları da işledi bu ağıtta. Örneğine artık pek az rastlanan bir yurtseverlik, insanseverlik, cumhuriyetseverliktir bu.
En genç çağında şiirden ve veremden ölen şairinden, hayattaki en yaşlısına dek Cumhuriyet’in birinci kuşağına mensup sanatçı ve aydının ortak tutumudur bu. Tümü de en ağır baskılarına, zulüm ve işkencesine uğramalarına, en ağır eleştiriler getirmelerine karşın yaşamları boyunca Türkiye’ye ve cumhuriyete kanat germiş, Necati Cumalı’nın şiirin devamında söylediği gibi Uçana dağlarına yakışan gözü pek, yüreği pek Zülfikâr Bey gibi adamlardır. 10 Ocak 2001’de yitirdiğimiz Necati Cumalı da onlardan biriydi işte.

“Varmayın üstüme yeter, beni söyletmeyin
Ben bilirim dost kim, düşman kim
Bilirim kim sinsi adımlarla peşimizde gezer de
Göz göze gelince başını eğer

Nolaydın Zülfikâr Bey nolaydın
İsmaile güvenmeyip teslim olaydın

Bu dağlar Uçana dağlarıdır
Manastır'dan Florina'ya kadar uzanır
Uçana dağlarında akan sular, uçan kuşlar
Zülfikâr Bey diye ağlaşır
Gayri İsmail netse neylese
İçine korku düşmüştür, yüzü karadır
Uçana dağlarına gözü pek, yüreği pek
Zülfikâr Bey gibi adam yaraşır”.