
Aslında ikisi de doğru. Evet, Erkan Yücel ve Abdülkadir Bulut, biri tiyatro ve sinema oyuncusu, öteki şair, yaşamdan yaratıcılıklarının daha başlangıcında genç yaşta ayrıldıkları için de büyükler; öte yandan da, belki yine garip gelecek ama, tam tersine, sanki büyük oldukları için de yaşamdan genç yaşta ayrılmışlardır! En azından, ikisindeki büyüklük de başlangıç haldeki bir öncelik olarak hep vardı ve öyle kaldı, yani tomurcuk bir gül durumunda.
Ama ölüm… Yani “Gülü saklayan yaprak”!
“KASABALI LORCA”

Abdülkadir Bulut’u “Kasabalı Lorca” olarak niteleyen ve bunun bir lakap haline gelmesine yol açan Cemal Süreya…
“HER ŞİİRİNDE ŞİİR VAR”

“Abdülkadir Bulut için, Milliyet Sanat Dergisi’nin açtığı şiir yarışmasında ‘1974’ün övgüye değer şairlerinden’ biri olarak ödül aldığı zaman şöyle yazmışım: ‘her şeyi bir türkü kıvamında, bir türkü tadında eritiyor. Yerel görünümlere, durumlara dayanıyor. Ordan soylu imgeler yaratıyor. Ahmed Arif’i seviyor. Eskiden daha mı çok seviyordu? Kasabalı bir Lorca. Her şiirinde şiir var.’” (Günübirlik, Adam yayıncılık, İstanbul, Ocak 1982, sf. 81).
Cemal Süreya’nın 1975-76 yıllarında “Politika” gazetesinde yayımladığı yazılardan oluşan “Günübirlik”te ayrıca bir öngörü olarak şunlar da var:
“Abdülkadir Bulut nicedir dergilerde yayımladığı şiirlerini bir kitapta toplamış: Sen Tek Başına Değilsin. Kimi şairin şiirleri bir araya gelince bir yitirim olur. Şiirler bir birine fena borçlanır. Şiirsel gerilim dağılır, azalır. Kimi şairde de tersi olur. Şiirler kitapta bir araya gelince tek tek de ayrı bir ışıltı kazanır. Abdülkadir Bulut bu ikincilerden. Ben öteden beri severek okumuşumdur onun şiirlerini. Kitapta daha da sevdim. Bir şeyler tamamlanmış, bazı boşluklar dolmuş gibi geldi bana. Şu dize onun şiirini ne güzel anlatıyor: ‘Tozlaştı sessizce şiirin’. Sessizce tozlaşan bir şiir gerçekten. Bir yerde doğurgan bir şiir. Üstünde durulması gereken bir şair Abdülkadir Bulut. İzleyin. Hoş, ister istemez izleyeceksiniz.” (Age. Sf. 81).
GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR

12 Eylül rejiminin olanca şiddetiyle sürdüğü zamanlar… Bir mezar taşından doğan “Gözyaşları da çiçek açar” adlı şirinde, “Ellerimi dokunduğum her yerde/Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat” diyor, “Ve ölen arkadaşların giysilerini/Bir kere daha dürüp koyuyor analar/Çamaşır sandıklarına/Gözyaşları da çiçek açar”.
GÜR SESLİ, ALÇAKGÖNÜLLÜ, YUMUŞAK BAŞLI BİR BİLGE

Daha sonra memleketi Anamur’a dönecek, şiiri, öğretmenliği ve kısacık yaşamını doğup büyüdüğü, topraklarda popüler, arabesk, sığ, alkolizmin batağına saplanmış, cinselliğe odaklanmış anlayışlara karşı gür sesli, alçakgönüllü, yumuşak başlı bilge bir karşı çıkış olarak sürdürecektir: “Aslında bir su damlası kadar hafiftir insan/Bir söz kadar uçucu, bir reyhan kadar yabani/Ve kırlangıçların gözleri kadar ürkek/Eğer cesaretle doldurmamışsa kalbini”
ÖLÜMÜN ALÇAKGÖNÜLLÜSÜ

- “Ben aradığım her şeyi yana yakıla aradım” diyor ya “Ülkemin Şiir Atlası” adlı kitabında, ararken kendisini de saklamış olmalı, bir yaprağın arkasına tomurcuk bir gül gibi.
(Mayıs 2006, Aydınlık).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder