Sözü çok söyleme, sırasında ve az söyle; binlerce söz düğümünü bu bir sözde çöz.”...
Türkçeye emeği geçenler içinde en başta gelenlerden biri, yazdığı kitap bugün tam 941 yaşında olan Yusuf Has Hâcib’tir. 941 yıldır değerinden hiçbir şey yitirmeyen bu manzum kitap, Türklerin İslâmlaşmasından sonra yazılan ilk başyapıt olarak kabul edilir. Kutadgu Bilig’den söz ettiğimi her halde anlamışsınızdır.
Yaşamı hakkında sınırlı bilgilere sahip olduğumuz Yusuf Has Hâcib’in 1018 dolaylarında bugün Kırgızistan’da bulunan Balasagun’da doğduğunu, iyi bir eğitim gördüğünü, Arapça ve Farsça öğrendiğini biliyoruz. Hâcib, 1068’de Balasagun’da başladığı Kutadgu Bilig’i 1070’de Kaşgar’da tamamladı ve Doğu Karhanlı hükümdarı Süleyman Arslan Karahan’a (Tabgaç Buğra Han) sundu. Aydın bir devlet adamı olan Karahan, kitabı beğenerek onu en yüksek devlet görevlerinden biri sayılan, bugünkü karşılığı danışmanlık olan has haciplik görevine getirdi. O zamana kadar Balasagunlu Yusuf olarak tanınan şairin adına “Has Hâcib” sıfatı böyle eklendi.
HÜMANİST, TOPLUMBİLİMCİ VE AHLAKÇI

Türk düşünce tarihinin ilk hümanist, toplumbilimci ve ahlakçısı sayılan şair, Kutadgu Bilig’de bilgeliği, doğruluğu, topluma ve insanlara yararlı olmayı savunmuş, kaderciliğe ve kötümserliğe karşı çıkmıştır. Aruz vezninin “feûlün/ feûlün/ feûlün/ feûl” kalıbıyla mesnevi biçiminde yazdığı Kutadgu Bilig, 6 bin 645 beyitten oluşur. Kitapta Türk-İslâm dünyasındaki ahlak görüşü ve buna bağlı devlet anlayışıyla, eski Türk toplumundan süregelen gelenek, görenek ve düşünceleri bir arada buluruz.
Bugünkü dile “Mutluluk Veren Bilgi” biçiminde çevirebileceğimiz Kutadgu Bilig, insanın mutluluğa ulaşmasının yollarını araştırır. Bilginin ve dilin değerini; iyiliği, aklı ve adaleti öven bölümlerden sonra kurgusal bir öykü çerçevesinde devlet örgütü ve işlerini konu edinir. Kitabın yapısı, sahneye konulmuş alegorik dört kişi arasında geçen bir münazaraya da benzetilebilir. Daha eski Budist ve Maniheist Uygur edebiyatı ürünlerinden, sahneye konulmak için yazılmış maitrisimitlerden de esinler taşıyan Kutadgu Bilig, sonraki yıllarda yazılacak öğüt kitaplarına da kaynaklık etmiştir. Aralarında konuşarak görüşlerini birbirlerine aktaran bu dört kişi, Türk-İslâm dünyasındaki dört ana ilkeyi temsil etmektedir: Doğruluk (Kün Togdı/Gündoğdu-hükümdar), mutluluk (Ay Toldı/Dolunay-vezir), akıl (Ögdülmiş/Öğülmüş-vezirin oğlu) ve kanaat (Odgurmış/Uyanmış-vezirin kardeşi).
BİN YILLIK ÖĞÜT
Siyasetname (Nizamülmülk) ve Pendname (Feridüddin-i Atar) gibi, ama onlardan çok önce yazılmış bir öğütler kitabı özelliği taşıyan Kutadgu Bilig’in hükümdara en önemli öğütlerinden biri dil konusundadır. Kitabın, “Dilin Meziyetini, Kusurunu, Faydasını ve Zararını Söyler” başlıklı 7. bölüm, bugünün, ağzından çıkanı kulağı duymayan, öfkeyi hitabet sanatına dahil eden, küfür ve hakaretinin bini bir para olan devlet ve hükûmet adamlarına verilmiş yaşı bin yıla yaklaşan bir öğüttür:
“Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir; insanı aydınlatan fasih dilin kıymetini bil!”
ŞAİR PADİŞAHLARLA SANATIN İÇİNE TÜKÜRENLER
“Kutadgu Bilig”/“Mutluluk veren bilgi”, Türklerin İslamlaşmasından sonraki ilk büyük edebiyat yapıtıdır. Kitap, Türk hükümdarlık ve devlet yönetimi geleneklerinin Arap ve Fars gelenekleriyle karşılaştırılabilecek yetkinlikte olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Belli başlı kişilerin hükümdar-Kün Togdı, vezir-Aytoldı, vezirin oğlu-Ögdülmiş ve vezirin kardeşi-Odgırmış olması, olayların ve münazaranın başlıca bu kişiler arasında geçmesi de bunu göstermektedir.
Benzer bir desteği de Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Kaşgarlı Mahmud’a vermişti. Alparslan’dan çalışmalarını Bağdat’ta sürdürmesi teklifini alan Kaşgarlı Mahmud, Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapça’dan aşağı kalmayan bir dil olduğunu göstermeyi de amaçladığı, Türkçenin ilk ansiklopedik sözlüğü “Divânü Lugât’it Türk”ü Bağdat’ta yazacaktır.
Türk Devlet adamlarının geleneksel olarak sanat kültür ve edebiyata verdikleri bu desteği geriye doğru Uygur ve Köktürklere, ileriye doğru Çağatay, Selçuk ve Osmanlı devlet geleneklerine genişletebiliriz.
DİVAN SAHİBİ HÜKÜMDAR

Alaeddin Keykubat başta olmak üzere Anadolu Selçuklu sultanları ile beylikler dönemi hakimlerinin şairleri koruyup destekledikleri de bilinmektedir.
ŞAİR PADİŞAHLAR
Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı Anadolu birliğini yeniden kuran Çelebi Mehmed, “Harname” adlı hiciv eseriyle ünlü şair Şeyhi’yi, Abdülvasi Çelebi’yi, şair Ahmedî ile Ahmedi Daî’i koruyup desteklemişti. Çelebi Mehmed’in oğlu II. Murad ise, şair olan ilk Osmanlı padişahıdır. “Muradî”, II. Murad’ın şiirlerindeki takma adıydı. Şeyhî dışında Cemâlî, Şemsî, Nakkaş Sâfî, Gelibolulu Za’ifî, İvaz Paşazâde Atâî, Hüsâmî, Hassân, Bursalı Ulvî ile Aşkî II. Murad döneminin ileri gelen şairleridir.
Osmanlı Padişahlarından birçoğunun şiir yazdığı bilinmektedir. Bunların önemli bir kısmı hassaten şairdir. II. Murad onlardan biriydi. Bir başkası, kuşkusuz en önemlilerinden biri II. Mehmed’dir. Avnî mahlasını kullanan Fatih Sultan II. Mehmed, Osmanlı padişahları içinde divan sahibi olan ilk hükümdardı. Ahmed Paşa, Adnî mahlasını kullanan Mahmud Paşa, Nişanî mahlaslı Karamanlı Mehmed Paşa, Cemalî, Aşkî, Melîhî, Karamanlı Nizâmî, Sarıca Kemal, Zeynep Hanım ile esnaf şair Hûfî Fatih döneminin önde gelen şairleridir.
CEM ŞAİRLERİ

Daha “Cem Şairleri”inin vefası ile Adnî mahlasıyla şiirler yazan II. Bayezid’in çevresindeki şairlere gelemedik…
Siz bir de şu, sanatın içine tükürenlere bakın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder