6 Haziran 2010 Pazar

Ahmed Arif ve bir dönemin ruhuna uygun şiirler…

Ahmed Arif’in tek şiir kitabı olan “Hasretinden Prangalar Eskittim”in 70’li yıllarda ve daha sonra ulaştığı baskı sayısında, kitabın Yılmaz Güney’in “Arkadaş” adlı filminde, filmin yanılmıyorsam başlarında, filmin kahramanı Âzem’in arabasının arka koltuğu üzerinde görünmesinin dolaylı bir etkisi olmalı. Ben kitabın 40. basımını gördüğümü hatırlıyorum. 2008’de 68. basımı yapılmış. Elimdeki ise kitap 26. basım.

LİSTENİN EN BAŞINDA

12 Mart sonrasında -75/76’larda- Türkiye sol hareketlerinin toparlanmasında müziğin, edebiyatın, özellikle şiir ve romanın yanı sıra sinemanın, sanatsal içerikleri ve estetik değerleri tartışılmakla birlikte, moral etkisi tartışılmaz. Şiir alanındaki bu moral etkiyi üç şaire pay etmek mümkün. Ahmed Arif, Nâzım Hikmet, Hasan Hüseyin…
Ahmed Arif’in en başta bulunduğu bu listede, Enver Gökçe, Arif Damar, Ataol Behramoğlu, Nihat Behram ve o yıllarda islamcılığı seçen İsmet Özel daha alt sıralarda yer aldı. 70’lerin sonuna doğru İsmail Uyaroğlu, Seyyit Nezir, Ahmed Erhan gibi daha genç şairler ise, oldukça sınırlı denilebilecek bir çevrede oldukça sınırlı denilebilecek bir etkiye sahip oldular.
“Hasretinden Prangalar Eskittim”, şiir kitapları içinde “çok satanlar”da da listenin en başındaydı.

DÖNEMİN RUHUNA DENK DÜŞEN ŞİİRLER

Ahmed Arif’in, listenin başında yer almasında dönemin ve dönemin sol hareketinin dolaylı bir etkisi olmalı. O yıllarda pek çok genç solcunun, şairin adını, solun gruplar halinde film izleme eyleminin başlangıcına konulabilecek olan “Arkadaş” filminden öğrendiğini ileri sürebiliriz. Ahmed Arif’in şiirleri, dönemin ruhuna denk düşüyordu. 68-71 sol hareketinin önderleri ya öldürülmüşler ya da hapishanelere konulmuşlardı. Adları çevresinde oluşturulan söylenceler, ozanların bağlamalarının tellerinde devrimci menkıbelere dönüşmüş, “kavga”da ölmek/”şehit düşmek” kutsallaştırılmış, ölüm övgüsünü konu alan ağıt, türkü ve marşlar hayli geniş sayılabilecek bir repertuvar oluşturmuştu. Dönemin diyeleğine bakıldığında “kavga”, “dava”, “yumruk”, “kurşun” gibi erkek ağızlı sözcüklerin meydana getirdiği minik bir sözlükten bile söz edilebilir. Örneğin bu sözlükte aşkın adı sevdadır ve “kavga” ile iç içe geçmiş bir halde “sol” gizemli ve mistik bir anlamı vardır. Aynı sözlüğe hem dönemin şiirinde hem de “Hasretinden Prangalar Eskittim”de, üstelik daha yoğun olarak rastlıyoruz. “Hasretinden Prangalar Eskittim”, şiirin kendisi ve bu başlık altında toplanan şiirlerin tümü olarak, bu havayı kendinde en iyi veren örnek durumunda.
“Hasretinden Prangalar Eskittim”de, ayrı olarak, yer yer külhani bir tutumun etkili olduğu, yer yer hapisane argosunun baskın çıktığı, bir yanıyla da sol siyasi bir duruşa sahip bir aşiret çocuğunun -dolayısıyla da feodal- erkek egemen söylemi etkin.

ORAL ŞİİRİN TUHAF KADERİ

Cemal Süreya, Ahmed Arif’in şiirlerinin “Hasretinden Prangalar Eskittim” başlığı altında ilk defa yayımlanmasının ardından “Papirüs” dergisinin Ocak 1969 tarihli sayısında yazdığı yazıda bu şiirler için, bir bölgenin yerel ağzı/diyelek anlamında “oral”, “ağza ilişkin şiir” kavramını kullanıyor. “Onun şiiri,” diyor, Cemal Süreya; “konuşmasından alınmış herhangi bir parça gibidir; konuşması ise, şiirin her yöne doğru bir devamı gibi. Bir bakıma ‘Oral’ (ağza ilişkin) bir şiirdir onunki. Bizde oral şiirin tuhaf bir kaderi vardır: bu şiirde, genellikle, ya kuru bir söylevciliğe düşülür, ya da harcıalem duyguların tekdüze evrenine. Daha doğrusu, nedense şimdiye kadar genellikle böyle olmuştur. Bu, sözün yakışığı uğruna, şiirin elden çıkarılması, harcanmasıdır. Ahmed Arif’in şiirinde böyle bir sakınca yok.” (Hasretinden Prangalar Eskittim, Cem Yayınevi, İstanbul 1991, 26. basım, sf. 115.)
Cemal Süreya’nın yaklaşık kırk yıl önce yaptığı değerlendirmeye bugün buradan bakınca, aynı kanıya varmanın pek de mümkün olmadığını, tam tersine, Süreya’nın da dediği gibi tekdüze ve kısır bir şiir olan “oral şiir”in Ahmed Arif’te de aynı sonucu doğurduğunu, o “tuhaf kader”i yaşadığını görebiliriz: Ahmed Arif, “Hasretinden Prangalar Eskittim”den sonra hiç şiir yayımlamadı, hatta yazmadı. Kitabına almadıkları ile sonradan yazdığı söylenen birkaç şiirin bir araya getirildiği, okurun bu şiirlerle ilk kez Refik Durbaş’ın şairle yaptığı röportajlardan oluşan “Kalbim dinamit kuyusu” adlı kitapta karşılaştığı “Yurdum Benim Şahdamarım”, Ahmed Arif’in ölümünden sonra 2003’te yayımlandı.

2 Haziran 1991’de hayata veda eden Ahmed Arif’in ölümünün 19. yılında şairin bunları tartışmak istedim. Konuyu haftaya da sürdüreceğim.

6 Haziran 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder