25 Şubat 2011 Cuma

İlhan Arsel, Türkiye’nin aydınlanmasına ömrünü verdi

...Birçok saygın hukukçunun hocası olan Prof. Dr. İlhan Arsel, 1970’lerden bu yana pek çok kuşağın yetişmesinde etkili oldu. Atatürk’ün Bütün Eserleri Danışma Kurulu üyesi olan Arsel, Türkiye’nin aydınlanmasına unutulmaz katkılarda bulundu. Gerici ve yobaz çevrelerce “İkinci Salman Rüştü” ilan edildi, hakkında “katli caiz” fetvaları verildi. Arsel, 7 Şubat 2010 günü ABD’nin Florida eyaletinde yaşamdan ayrıldı...

KAÇ KUŞAK ONUN KİTAPLARIYLA AYDINLANDI…
“Bu satırları okumaya başlarken, elinizdeki kitabın ön kapağına lütfen bir kez daha göz atınız… Yağmur duasına çıkmış insanlarımızın bu feza çağında hâlâ doğaüstü güçlerden medet uman ve teknolojinin nimetlerinden kendi gayretleriyle yararlanacak yerde, her şey için göklere yalvaran hali sizleri düşündürecek ve kuşkusuz üzecektir. Fakat bu resmin sizi asıl rahatsız edecek olan yönü Türk kadınının kara çarşafa tıkılmış ve umacı giysilerle erkeklerin gerisine atılmış, insanlık haysiyetinden yalınmış zavallı ve acıklı duruşudur. Bir zamanlar erkeğin yanında, ona eş durumda ve saygınlığa sahip ve hükümet etmeye layık kılınan Türk kadınının, Atatürk devrimlerine rağmen, bugün yine şeriatçının pençesine düşmüş olarak bu hazin duruma itilmişliği, muhakkak ki utanç vericidir.”
7 Şubat 2010 günü aramızdan ayrılan Prof. Dr. İlhan Arsel, bu cümlelerle başlıyor “Şeriat ve Kadın” adlı çalışmasına…

KADINLARA KADINLIKLARINI SEVDİREN HOCA

İlk yayınlandığı 1987’den bugüne toplam 17 basıma ulaşan “Şeriat ve Kadın”, demek ki yaklaşık 23 yıldan bu yana ellerden düşmüyor. Kitabın 700 küsur sayfadan oluştuğu bilindiğinde “ellerden düşmüyor” yargısının boş bir yargı olmadığı anlaşılacaktır. “Şeriat ve Kadın”ın bunlardan çok daha önemli bir özelliği, belki de başlıca niteliği ve Arsel’in bu çalışmayla amaçladığına ulaştığını gösteren şey ise, “kadınlara kadın olmayı sevdirmesi”dir. Bu saptama daha birinci baskının ardından başlatılan karalama kampanyasının tozu dumanı arasından yazara ulaşan bir okuyucu mektubuna ait. Arsel’in adı adresi kendisinde saklı kadın okuru şöyle diyor mektubun sonunda: “Yazılanların doğru olduğu konusunda şüpheye düşmek de inanmak ölçüsünde bir alternatif olduğu halde, eserin yayınlanmasını engellemek ve hatta daha da ileri giderek ‘katli caizdir’ diye yazarları susturmaya (yönelmek), örtbas edilmek istenen gerçeklerin var olduğu hususundaki şüpheyi körükleyici bir davranış. Aklen dûn olan yaratıklara yaraşır bir davranış! Bana kadın olmayı sevdirdiğiniz için teşekkür ederim.” (Şeriat ve Kadın, sf 15, Kaynak Yayınları).

20’NİN ÜZERİNDE KİTAP, ONLARCA BASKI

“Şeriat ve Kadın” hakkında açılan kutsal değerlere hakaret davasının bilirkişisi de bu gerçeği görmüş olmalı ki, raporunu şu cümlelerle bitirmektedir: “Kısaca özetlediğimiz kitapta şeriatın kadınlar hakkındaki değer ölçüleri eleştirilmektedir. Kitabın İslam dinini tahkir etme gibi bir amacı olmayıp sadece kadın haklarını savunan bir görünümü mevcuttur. Bu yönden inceleme konusu kitabın TCK 175/3. maddesine aykırı bir yönü tesbit edilememiştir.”
Ancak mahkemeler bilirkişiler gibi düşünmemektedir. Bilirkişi raporlarını aleyhte raporlarmış gibi değerlendiren mahkemeler, gerici çevrelerin kampanyalarının da etkisiyle toplatma ve mahkumiyet kararları vermişlerdir. Yayınlanmış 20’nin üzerinde kitabı bulunan İlhan Arsel’in başta “Şeriat ve Kadın”, “Aydın ve Aydın” ile “Şeriattan Kıssalar” olmak üzere yayınlanan kitapları, açılan davalara, çıkarılan toplatma ve mahkumiyet kararlarına rağmen, hukuksal mücadele ile bunların da üstesinden gelmesini bilerek onlarca baskı yapmış, 1970’lerden bu yana pek çok kuşağın yetişmesinde etkili olmuş, Türkiye’nin aydınlanmasına unutulmaz katkılarda bulunmuştur.

ANAYASA YAPICISI
Ama İlhan Arsel artık aramızda değil. 1996’da yayınlanan “Şeriattan Kıssalar” adlı kitabı nedeniyle gerici yobaz çevrelerce “İkinci Salman Rüştü” ilan edilen, hakkında “katli caiz” fetvaları verilen İlhan Arsel, ABD’nin Florida eyaletinde hayata veda etti.
Aralarında 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de bulunduğu birçok saygın hukukçunun hocası olan Arsel, 1921’de İstanbul'da doğdu. 1942’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi ve İsviçre’de Cenevre Üniversitesi'nde doktora yaptı. Daha sonra Türkiye’ye dönerek Ankara Hukuk Fakültesi’nde “Anayasa Hukuku” dersleri verdi. 27 Mayıs’tan sonra yeni anayasa tasarısını hazırlamakla görevlendirilen komisyonlarda yer alan Arsel, 1966'da 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından TBMM Senatosuna “Kontenjan Senatörü” atanacaktır.
1971’de merkezi New York’ta bulunan “Inter-University Associate” kuruluşunda danışman ve araştırmacı olarak çalışan Arsel, bu kuruluşun “kronolojik yorum” esasına göre yayınladığı “Dünya Ülkeleri Anayasaları” adlı 14 ciltlik eserin “Türkiye” ve “Belçika” bölümlerini hazırlar.

KAMUYA AÇIK BİR İSTİFA MEKTUBU

1975’te ders verdiği Ankara Polis Enstitüsü’nden özgür düşünceli, ilerici görüşe sahip bazı öğrencilerin okuldan atılmasını protesto amacıyla istifa eder. 1977’de ise, Ankara Hukuk Fakültesi’nden, bu kez şeriatçı zihniyetin tehlikeli sekilde güçlenmesine karşı öğretim üyelerini suskun kalmakla eleştirecek ve nedenlerini daha sonra açıklayacağını belirterek istifa edecektir. Oysa, istifasının nedenlerini fakülte kurullarına değil, kamuya açıklar. 23 Aralık 1976’da Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı mektubunda, istifasının kişisel nedenlerin üstünde, üniversite sorunları düzeyinde ve toplumu ilgilendiren nitelikler taşıdığını belirtecek, bu nedenleri var eden ortam ve zihniyetin mutlaka ele alınması, eleştirilmesi ve tartışılması gerektiği kanısında olduğunu vurgulayacaktır.
Mektup şöyle sürer:
“Bana öyle geliyor ki, biz öğretim üyeleri, içimizde kuşkusuz pek iyilerimiz bulunmakla beraber, çoğumuz yetersiz ve bilgisiz; dahası Ortaçağ üniversitelerinde hademelik yapamayacak kertede kimseleriz. Dar görüşlülüğümüz ve tutuculuğumuz her türlü tanımlamanın dışında kalır. Bizler çağdaş anlamda bir üniversite öğrencisi yetiştirecek olgunluktan çok uzağız. Yetiştirdiğimiz insanların ne kerte düşük bilgilerle ve zihniyetle bu toplumun başına bela olduğunu hemen her gün görmekteyiz.”

GERÇEK AYDIN VE “AYDIN ACUBESİ”

Üniversiteden istifa ettikten sonra araştırma ve incelemelerini anayasa hukukundan çok teoloji alanında yoğunlaştıran, yaşamını ve çalışmalarını ABD’de sürdürmeye başlayan Arsel, gericilik ve bağnazlıkla olduğu kadar “aydın acubesi”yle de uğraştı. İlhan Arsel’e göre aydın, “ulusları aydınlığa çıkaran ya da karanlıkta tutan güç”tür. Bağnazlığa, gericiliğe ve yobazlığa karşı savaşmak gerçek aydının en büyük görevidir. Gerçek aydın, insanlığın ıstırapları karşısında susmayı suç, her türlü yalana karşı savaşmayı ise kutsal bir görev sayar. Gerçek aydının görevi “atalet ve betaeti kabullenmiş, tüm benliğiyle batıl itikadler bataklığına gömülmüş bağnaz yığınlar çoğunluğunun ilkel din inanışlarına, ilkel geleneklerine ve ilkel yaşamlarına karşı savaşmaktır”. Gerçek aydın, toplumun geriliklerini hiç çekinmeden haykırır, toplumu bu ilkelliklerde bırakanlarla savaşır, bunu yaparken de tek başına kalmayı göze alır. İlhan Arsel gerçek aydındı, Türkiye’nin aydınlanmasına ömrünü verdi.
Anayasa hukuku ve teoloji alanında çok sayıda çalışması bulunan Arsel’in pek çoğu Kaynak Yayınlarınca basılan yapıtları şunlar:
Anayasa Hukuku'nun Genel Esasları, Civil Litigation in Turkey (Türk-Amerikan Usul Hukuku Kıyaslaması), Türk Anayasa Hukuku, Amerikan Anayasası ve Federal Yüksek Mahkeme, Müslümanlık Sınavı, İslam'a Göre Diğer Dinler, Muhammed'e Göre Muhammed, Kur'an'ın Eleştirisi, Kur'an'daki Kitaplılar, Tevrat ve Incil'in Eleştirisi, Şeriat ve Kölelik, Şeriat'tan Kıssalar I-II, Aydın ve Aydın, Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları Din Adamları, Şeriat ve Kadın, Arap Milliyetçiliği ve Türkler, Biz Profesörler, Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder