13 Temmuz 2010 Salı

“Eğer bizi sual eden olursa”

Zara’da doğup büyüyen Suzan Yerliyurt, torun torba sahibi bir büyükanne. “Eğer bizi sual eden olursa”, yazarın ikinci kitabı. İlk kitabı “Hacer Hanım’ın Konağı”nda bir evin ve sahibesinin (yazarın babaannesi) kimliği ve kişiliğinde Zara’yı anlatan Suzan Hanım, kendine özgü üslubuyla yine kendine özgü bir yerel tarihçi

YİNE DE VE İLLE DE SİVAS...

“Eğer bizi sual eden olursa”
Tabii, hatırladınız hemen...
Bu, bizi biz yapan şeylerden birinin, içimize işleyen bir gurbet türkümüzün sözlerinden:
“Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle…”
Bana kalırsa, aslen Sivaslı olan bu türkü, sonradan her nasılsa Kırıkkale-Keskin’e yazılmış! Sivas’a ait olmayan Erzurum’a özgü Tatyan havalarını Sivas’a yazan Muzaffer Sarısözen, bu türküyü nedense Keskin’e mal etmiş! Oysa, Sivas’tan ve Sivaslı’dan çok gurbette olan, bu türküyü hak eden hangi şehir ve şehirli var!? (Bir de Erzincan, evet! “Eğin dedikleri bir güççük şehir” unutulabilir mi? Hem de iki versiyonu birden. “Gurbet elde bir hal geldi başıma”. Ama bu türkü de kaynak olarak Sivaslıdır. Pir Sultan Abdal Yıldızdağlı bir ozan değil mi? Sonra Afyon; “Erzurum’da çevirdiler yolumu”. Ve Erzurum; “Gurbet elde baş yastığa gelende”. Kayseri, Konya, Niğde, Urfa, Diyarbakır, Edirne, Trabzon, Eskişehir, Kastamonu, Van… bu böyle sürer gider…Gurbette olmayan şehrimiz mi var? Almanya’yı, Holanda’yı, Belçika, Fransa, İsviçre ve Avusturya’yı, hatta taa Avustralya’yı yurt edinmeyen hangi şehir ve şehirli kaldı?!) Ama yine de ve ille de Sivas: “Sarardım ben sarardım/Senin için sarardım/Baş yastıkta göz yolda/Her gelene sorardım”, ya da “Çimenoda yata yata” ince hastalığa tutulan bir gurbetçinin hikayesi; “İpek mendil dane dane/yudular serdiler güne”. Veya “Ezim ezim eziliyor yüreğim/Çok yalvardım kabul olmaz dileğim”… Söyler misiniz, başka hangi türküde böylesine canhıraş bir çığlıkla“ben ağlarım, doktor ağlar, derd ağlar”? Her neyse…

GÜRCİSTAN-KARS-MALATYA-SİVAS-BURSA…

Zara’da doğup, Sivas’a gelin giden, sonra oradan da çıkıp Bursa’yı yurt tutan Suzan Yerliyurt (Özturan) bu fikirde mi bilmem ama, kitabına türkünün bu dizesini -“Eğer bizi sual eden olursa”-
ad olarak seçmekle çok isabetli bir karar vermiş. Kitabın anlam ve içeriğine de son derece uygun bu seçim, okuyucuyu alıp Sivas’ın elli altmış yıl önceki zamanlarına götürüyor. 1960’ların Sivas’ı, bugün “dağılmış Pazar yerlerine” benzemiyor mu?
İlginç olan, Sivas’ı, kaç yıl aradan sonra gurbetten, Bursa’dan bakarak anlatan yazarın kitabını bana imzaladığı yerin Balıkesir/Edremit olması… Bir başka ilginçlik, Zaralı Suzan Özturan’ın gelin gittiği Sivaslı Yerliyurtlar’ın ise aslen baba tarafından Malatyalı, anne tarafından ise Karslı olmaları. Ailenin baba tarafı Sivas’a, 1850’lerde Malatya’nın Örükçü köyünden gelmişler. Kervancılık yapan aile, Kurtuluş Savaşı’na da katılmış; ulaştırma kolunda cepheye silah, mühimmat ve erzak taşıyarak. Ailenin anne tarafı ise “93 Harbi”nde Kars’tan Sivas’a göç etmiş. Zara’da da Kars göçmenleri olduğunu çocukluğumdan hatırlarım. Ama sanki bu ailenin bir bölüğü Kars’a da Kafkasya’dan, çok daha önceki tarihlerde göç etmiş. Bir ailede bile böylesine kaç ülkenin, kaç şehrin mayası-kanı birbirine karışırken gurbet de sıla da iyice birbirine karışıp halhamur olmaz mı? Hemen her soy aile için Türkiye’nin her yeri gurbet, her yeri de sıla değil mi?

BİR ŞEHRİN, BİR EVİN İÇİNDEN GÖRÜNÜŞÜ

1946’da Zara’da doğup büyüyen Suzan Yerliyurt, torun torba sahibi bir büyükanne. “Eğer bizi sual eden olursa” yazarın ikinci kitabı. İlk kitabı “Hacer Hanım’ın Konağı”nda bir evin ve sahibesinin (yazarın babaannesi) kimliği ve kişiliğinde Zara’yı anlatan Suzan Hanım, kendine özgü üslubuyla yine kendine özgü bir yerel tarihçi durumunda. “Hacer Hanım’ın Konağı” Zara’ya bir evin içinden, evin kızının kadın gözüyle bakışı iken, “Eğer bizi sual eden olursa”, bu kez Sivas’a yine bir evin içinden, Yerliyurtlar’ın Zaralı gelinlerinin kadın gözüyle bakışı. Aile büyükleri “Sivas’ın Celal Emmisi” ile “Hatice Hanım”ından söz ederek başladığı kitabında Suzan Yerliyurt, Sivas’ı ve Sivaslı’yı genç bir gelin, ortayaşlı bir anne ve bir büyükanne duyarlılığı ile anlatıyor.

“UMAY ANA”NIN YAŞAYAN RUHU

Yazar geçen günleri hüzünle yad ediyor ama, bugünleri de neşeyle karşılıyor. Eski Sivas’ı, Zara’dan gelin geldiği yıllardaki Sivas’ı, kışını, yazını, nevruzunu “eğrilce”sini, düğününü çergesini özlüyor ama bugünün Sivas’ını da, gelenekleri yitip gitmesine, kapı komşuluklarının yerini apartman komşuluksuzluğunun almasına karşın, gönülden karşılıyor. Yazarın geçen zamanı açıklama formülü, gerçeğin en yalın bir biçimde algılanması düsturuna dayanıyor: “O zamanlar öyleymiş, ama şimdi böyle. O da güzel, bu da.”
Yazarın bu son derece hayat kokan yaklaşımında, kitap boyunca satırların arasında dolaştığını hissettiğim, yaşayan, çağdaş bir “Umay Ana” ruhu var. Bu ruh, zamana, hayatın getirdiği her türlü zorluğa, bin türlü acıya dayanma gücü veren kadınlık-annelik içgüdüsüdür ki, yazar Suzan Yerliyurt’ta olduğu gibi tüm kadınlarımızda fazlasıyla var.