18 Temmuz 2010 Pazar

Türkçeye emek verenler...

Bir gün yolunuz Karaman’a düşerse, aradan geçen 733 yıla rağmen Karamanlılar’ın Mehmet Bey’i unutmadıklarını göreceksiniz. Mehmet Bey’in fermanı, Karaman’daki anıtının kaidesinde bugünkü kadar taptaze durmaktadır: “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, ordugâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır”.

Bir dil, yalnızca o dili konuşanlar, o dilde okuyup yazanlar var oldukça yaşamaz. Bir dilin yaşarlık kazanabilmesi, kuşaktan kuşağa aktarılabilmesi için, o dile emek verenlerin de var olması gerekir…
Geçtiğimiz pazartesi, Türkçeye emek veren kişi ve kurumların en başında gelen Türk Dil Kurumu’nun (TDK) kuruluşunun yıldönümüydü. TDK, 12 Temmuz 1932’de kurulduğuna göre, demek ki, yaşasaydı, bugün 78 yaşında olacaktı. Bilerek yaşasaydı dedim, çünkü, dil çalışmalarına öncülük etmek üzere, tarih alanındaki ikizi Türk Tarih Kurumu’ndan bir yıl sonra “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla devletten bağımsız bir dernek olarak kurulan TDK, her fırsatta Atatürkçü olduğunu iddia eden 12 Eylül yönetimi tarafından Atatürk’ün bu konudaki vasiyeti açıkça çiğnenerek kapatıldı. 1983’te iki kurumun birleştirilmesiyle oluşturulan Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesinde bir seksiyona dönüştürülerek devlet kuruluşu yapıldı. Bugün TDK’nın gerçekte yaşayıp yaşamadığını anlamak için, kurumun 1983’ten öncesi ile sonrasını karşılaştırmak yetecektir.

DEVLETTE FARS EGEMENLİĞİNE SON VEREN BEY

Madem ki söze “Türkçeye Emek Verenler” lafzıyla başladık, TDK’nın kuruluş yıldönümü vesile olsun ve bu hafta yazıyı Türkçe üzerinde unutulmaz emeği bulunan bir devlet adamından, bir hükümdardan söz ederek sürdürelim…
Üstelik, Türkçe’ye yaptığı hizmeti, yoğun karışıklıklar ve iç çatışmalara rağmen gerçekleştirebilmiş bir devlet adamıdır bu… Anadolu Selçuklu devletinin derin bir parçalanma içinde bulunduğu sırada kurulan beyliklerden Karamanoğulları hükümdarlarından biri olan bu devlet adamının yaşamı, savaşlar içinde geçti. Karamanoğulları içindeki birçok Mehmet Bey’den biri olan Şemseddin Mehmet Bey, gerçekleştirmeye çalıştığı ve birini başardığı iki eylemle tanındı: Anadolu’daki Türk siyasi birliğini yeniden kurmaya çalışmak ve bununla sıkı sıkıya ilişkili olan dil birliğini sağlamak. Tarihe de bu iki yönlü eylemle geçti. İlkinde başarılı olmak için pek çok savaşa girişti. Hayli başarılı da oldu aslında.
Daha, beyliğin kurucusu da olan babası Kerimeddin Mehmet Bey’in ölümü üzerine tahta çıktığı anda, kendini, Anadolu Selçuklu sultanı IV. Kılıçaslan’ın tutuklusu olarak buldu. Kılıçaslan tarafından kardeşleriyle birlikte bir kaleye kapatıldı... Bir yıl kadar tutulduktan sonra serbest bırakıldığında Selçuklu sultanına ve onun tabi olduğu İlhanlı egemenliğine karşı ittifaklar aradı. Buldu da. Anadolu’daki etkili beyliklerden Hatıroğulları, Menteşeoğulları ve Eşrefoğulları ile birleşti. Konya üzerine yürüdü ve kenti ele geçirdi. O sırada Selçuklu tahtında bulunan III. Keyhüsrev’in yerine de, II. Keyhüsrev’in oğlu Alaeddin Siyavuş’u Selçuklu sultanı ilan etti. Öte yandan da, taa Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan’dan bu yana gelenekselleşen bir tutuma son vererek, o güne kadar İranlılar’dan bir vezir seçmek yerine, bu görevi de kendi üzerine aldı.

“BUNDAN BÖYLE DİVANDA, DERGÂHTA…”

Konumuz olan ikinci eylemini ve Türkçenin tarihindeki bir ilki de işte bu sıralarda gerçekleştirdi. Yalnızca, siyasi alandaki Fars egemenliğine son vermekle kalmıyor, aynı zamanda, bu egemenliği dilde de ortadan kaldırıyordu. 1277’de devrin bilgin kişileri ve aydınlarının da yer aldığı bir divan toplayan Karamanoğlu Şemseddin Mehmet Bey, Türkçeyle ilgili ilk yasayı çıkardı. Yayınladığı fermanda şöyle deniliyordu: “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, ordugâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır”.
Mehmet Bey, bundan kısa bir süre sonra Karahisar kuşatmasından dönüşte, Başkadı Seraceddin’in kışkırtmasıyla ayaklanan Konya halkının kentin kapılarını kapatması üzerine Ermenek taraflarına çekilmek zorunda kaldı. 9 Haziran 1277’de, İlhanlı güçleriyle giriştiği savaşta ölümü de kılıçla karşıladı.
Ancak koyduğu yasa, Konya ve Karaman’da uzun yıllar etkili oldu. Bugün “Karaman Türkçesi” de denilen bu lehçeyle Grek alfabesi kullanılarak pek çok eser yazıldı, pek çok eser de Karaman Türkçesi üzerinden Grekçe’ye çevrildi.
Bir gün yolunuz düşerse, aradan geçen 733 yıla rağmen Karamanlılar’ın Mehmet Bey’i unutmadıklarını göreceksiniz. O sözler, Mehmet Bey’in Karaman’daki anıtının kaidesinde bugünkü kadar taptaze durmaktadır: “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, ordugâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder