12 Eylül 2010 Pazar

12 Eylül’ün 30. yılı ve üç kitap


12 Eylül 1980 tarihi Türkiye için, tarihi bir dönemeç, bir milattır. Çok uzun yıllar –hatta yüzyıllar- boyunca da böyle olacaktır. Bugün yaşadığımız toplumsal-siyasal sorunların hemen hemen tümünün başlangıcını ABD destekli 12 Eylül askeri faşist darbesine kadar götürmek, 12 Eylül’ün “24 Ocak Kararları”nda, 12 Eylül’ün “kanun kuvvetinde kararname”lerinde, Kenan Evren ve şürekâsının zulmünde aramak, gerçeğin peşinde olmanın gereğidir.

12 Eylül 1980-12 Eylül 2010:
30 yıl…
O gün doğanlar şimdi otuz yaşında. O gün 10 yaşında olanlar bugün 40 yaşında. O gün çocuklarının alıp götürülmesinin acısını yıllarca göğüslerinde bir yumruk gibi taşıyan anne ve babaların çoğu, çoktan bu dünyadan göçüp gittiler. O gün 19’unda, 20’sinde olanlar -ki 12 Eylül askeri faşist yönetiminin “gözaltı”na alıp günlerce süren işkencelerden sonra tutuklayıp askeri cezaevlerine “sevk ettiği” gençlerin çoğunun yaşı bu idi- bugün 50’sindeler.
Birçoğu, bırakalım 50’sini; 30’unu, 40’ını göremeden göçüp gitti. İşkencehanelerde, hapishanelerde, açlık grevi ve ölüm oruçlarında ölenler ile darağaçlarında asılanlar ise bütün bu toplamın dışında.

KİMSELERİN BİLMEDİĞİ GERÇEKLER

12 Eylül’ün çemberinden geçenlerin emniyette ve konuldukları askeri hapisanelerde gördükleri dayak ve işkencelerden, günlerce, aylarca, hatta yıllarca tutuldukları kötü koşullardan dolayı bugün pek çoğu hasta. İçlerinde sakat kalanlar, ruh sağlığını yitirenler az değil. Pek çoğu, kimseler duymadan hükümler giydi, kimseler bilmeden hapisler yattı. Tahliye olduktan sonra evsiz, işsiz, kimsesiz, hatta aç kaldıkları, uzun süre “hayata uyum zorluğu” çektikleri de pek kimselerin bildiği gerçeklerden değil. Bugün Diyarbakır Cezaevi’nde, Mamak’ta ve Metris’te yapılan işkence ve zulümden söz ederek 12 Eylül karşıtlığı üzerinden siyasal, toplumsal ya da başka amaçlarla puan toplamaya kalkanların, o yıllarda burunlarının dahi kanamadığı ise bir başka trajikomik gerçektir.

GERÇEĞİN PEŞİNDE OLMANIN GEREĞİ

12 Eylül 1980 tarihi Türkiye için, tarihi bir dönemeç, bir milattır. Çok uzun yıllar –hatta yüzyıllar- boyunca da böyle olacaktır. Bugün yaşadığımız toplumsal-siyasal sorunların hemen hemen tümünün başlangıcını ABD destekli 12 Eylül askeri faşist darbesine kadar götürmek, 12 Eylül’ün “24 Ocak Kararları”nda, 12 Eylül’ün “kanun kuvvetinde kararname”lerinde, Kenan Evren ve şürekâsının zulmünde aramak, gerçeğin peşinde olmanın gereğidir.

12 EYLÜL’ÜN “GÜMÜŞ YILI”

12 Eylül’ün 30. yılı oldukça hareketli geçeceğe benzer.
Hayır, 12 Eylül’den ve 12 Eylül’cülerden hesap sorulacağından değil, onlu yıldönümlerine toplumca verdiğimiz önemden dolayı böyle diyorum. 2010 yılının 12 Eylül’ü, 12 Eylül’ün “gümüş yılı”dır. 30 yıldır 12 Eylül’e, toplumun her kesimi, hemen her siyasal parti ve görüş karşı iken hiçbir şey olmaması, 12 Eylül’ün yerli yerinde durup oturması; oysa 12 Eylül’ün çemberinden geçmiş olanların başına daha sonraları da gelmedik kalmaması bunun en büyük kanıtıdır. 30’uncu yılda da birçok şey ve her şey konuşulur ama konuşulan her şey de orada kalır!

HAFIZALARIMIZI TAZELEYECEK KİTAPLAR

12 Eylül’ün 30. yılının oldukça hareketli geçeceğinin bir başka göstergesi de yayımlanan kitaplar. Daha şimdiden yayımlanmış üç kitaptan söz edebiliriz. “12 Eylülün 30. Yılında 30 Yıl 30 Hayat”, Çiğdem Sezer ile İbrahim Dizman’ın yayımladıkları İmge Kitabevi’nden çıkan bir ortak kitap. Bir başka çalışma, Haşim Akman’ın Doğan Kitap’tan çıkan “Otuz Yıldır 12 Eylül - Yaşayanlar Anlatıyor” adlı kitabı.

Üçüncü kitap ise “halka açık bir kitap projesi” olarak tasarlanmış ve tam 12 Eylül 2010 günü piyasa çıkacağı duyurulan editörlüğünü Ömer Asan’ın yaptığı “12 Eylül Sabahı” adlı çalışma.
“12 Eylül 1980 sabahı nerede, nasıl uyandınız? O gün neler yaptınız, neler başınıza geldi? O sabah sizin yaşamınızda neyi değiştirdi?” biçimindeki kılavuz sorulara yanıt verenlerin 12 Eylül sabahı ile ilgili anılarının bir araya getirildiği kitapla 30 yıl sonra 12 Eylül’ün toplumumuzun belleğinde ne tür bir iz bıraktığının ortaya konulması amaçlanıyor.
Her üç kitap da, 12 Eylül’ün belleğimizde ne tür bir iz bıraktığını ortaya koyması dışında, en azından bazılarımızın hafızalarını da tazeleyecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder