14 Kasım 2010 Pazar

Abdülkadir Bulut: “Gülü saklayan yaprak”

...Abdülkadir Bulut’u “Kasabalı bir Lorca” yapan niteliklerden bir diğeri de, aynı zamanda halkın içinde ve halkla birlikte olmasıdır. Sanatçı yapısının kuruluşundaki sağlamlık da buradan kaynaklanır. Abdülkadir Bulut’un toplumcu-gerçekçi şiiri, Anamur’da yörük çadırlarından doğar; Kırıkhan’da mayalanır; İstanbul’da Alibeyköy’de tomurcuk verir...

Aslında ikisi de doğru. Evet, Erkan Yücel ve Abdülkadir Bulut, biri tiyatro ve sinema oyuncusu, öteki şair, yaşamdan yaratıcılıklarının daha başlangıcında genç yaşta ayrıldıkları için de büyükler; öte yandan da, belki yine garip gelecek ama, tam tersine, sanki büyük oldukları için de yaşamdan genç yaşta ayrılmışlardır! En azından, ikisindeki büyüklük de başlangıç haldeki bir öncelik olarak hep vardı ve öyle kaldı, yani tomurcuk bir gül durumunda.
Ama ölüm… Yani “Gülü saklayan yaprak”!
“KASABALI LORCA”
“Sen tek başına değilsin” adlı şiirinin, şairin doğayla iç içe yaşadığını, onun içinde ve onunla var olduğunu da gösteren bu dizesi, -“gülü saklayan yaprak”,- şiirin en vurucu dizelerinden biri aynı zamanda. Doğa ve doğadan süzülerek şiire geçen olaylar, olgular, durumlar Abdülkadir Bulut şiirinde hep var ve bu şiirin temel dayanaklarından, onu “Kasabalı bir Lorca” yapan niteliklerden yalnızca biri. Örneğin, “Sen tek başına değilsin” diyor bu dizeyi başlığa taşıdığı şiirde, “Yağmurda koşan taylar gibi/Ve toprağı iyice kavrayan/Kökler kadar akranın var/Omuzlarında hayat ve şiir/Alınterinden bir yürüyüş”. 1976 yılıdır ve yürüyüşleri grevler, grevleri boykotlar, boykotları işgaller ve kitle katliamları izler.
Abdülkadir Bulut’u “Kasabalı Lorca” olarak niteleyen ve bunun bir lakap haline gelmesine yol açan Cemal Süreya…
“HER ŞİİRİNDE ŞİİR VAR”
Böyle yakıştırmalar yapmayı seven bunda isabetli de olan Cemal Süreya, “Günübirlik”te şöyle yazmış:
“Abdülkadir Bulut için, Milliyet Sanat Dergisi’nin açtığı şiir yarışmasında ‘1974’ün övgüye değer şairlerinden’ biri olarak ödül aldığı zaman şöyle yazmışım: ‘her şeyi bir türkü kıvamında, bir türkü tadında eritiyor. Yerel görünümlere, durumlara dayanıyor. Ordan soylu imgeler yaratıyor. Ahmed Arif’i seviyor. Eskiden daha mı çok seviyordu? Kasabalı bir Lorca. Her şiirinde şiir var.’” (Günübirlik, Adam yayıncılık, İstanbul, Ocak 1982, sf. 81).
Cemal Süreya’nın 1975-76 yıllarında “Politika” gazetesinde yayımladığı yazılardan oluşan “Günübirlik”te ayrıca bir öngörü olarak şunlar da var:
“Abdülkadir Bulut nicedir dergilerde yayımladığı şiirlerini bir kitapta toplamış: Sen Tek Başına Değilsin. Kimi şairin şiirleri bir araya gelince bir yitirim olur. Şiirler bir birine fena borçlanır. Şiirsel gerilim dağılır, azalır. Kimi şairde de tersi olur. Şiirler kitapta bir araya gelince tek tek de ayrı bir ışıltı kazanır. Abdülkadir Bulut bu ikincilerden. Ben öteden beri severek okumuşumdur onun şiirlerini. Kitapta daha da sevdim. Bir şeyler tamamlanmış, bazı boşluklar dolmuş gibi geldi bana. Şu dize onun şiirini ne güzel anlatıyor: ‘Tozlaştı sessizce şiirin’. Sessizce tozlaşan bir şiir gerçekten. Bir yerde doğurgan bir şiir. Üstünde durulması gereken bir şair Abdülkadir Bulut. İzleyin. Hoş, ister istemez izleyeceksiniz.” (Age. Sf. 81).
GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR
Cemal Süreya’nın, şairin ilk kitabından hemen sonra belirttiği “üstünde durulması gereken bir şair Abdülkadir Bulut. İzleyin. Hoş, ister istemez izleyeceksiniz” yargısına boşuna varmadığını, bunu, isabetli bir öngörüye dayandırdığını Abdülkadir Bulut’un ard arda yayımladığı şiir kitaplarından da çıkarabiliriz. “Sen Tek Başına Değilsin”i “Acılar Yurdumdur” (1981), “Kahveci Güzeli” (1981, çocuk şiirleri), “Yakımlar” (1982), “Gözyaşları da Çiçek Açar” (1983), “Sen Tek Başına Değilsin II” (1984), “Yurdumun Şiir Defteri” (1985) izler. Şairin bütün şiirleri, ölümünden sonra “Ülkemin Şiir Atlası” (1986) adlı kitapta toplanacaktır.
12 Eylül rejiminin olanca şiddetiyle sürdüğü zamanlar… Bir mezar taşından doğan “Gözyaşları da çiçek açar” adlı şirinde, “Ellerimi dokunduğum her yerde/Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat” diyor, “Ve ölen arkadaşların giysilerini/Bir kere daha dürüp koyuyor analar/Çamaşır sandıklarına/Gözyaşları da çiçek açar”.
GÜR SESLİ, ALÇAKGÖNÜLLÜ, YUMUŞAK BAŞLI BİR BİLGE

Abdülkadir Bulut’u -bu tanıma katılmasam da, bana kalırsa o sadece Abdülkadir Bulut’tur,- “Kasabalı bir Lorca” yapan niteliklerden bir diğeri de, aynı zamanda halkın içinde ve halkla birlikte olmasıdır. Sanatçı yapısının kuruluşundaki sağlamlık da buradan kaynaklanıyor zaten. Bu, şu anlama da geliyor; Abdülkadir Bulut’un toplumcu-gerçekçi şiiri Anamur’da, harnupların yavşanların, hüsnüyusufların, yiğitlemelerin, koçaklamaların içinde yörük çadırlarından doğar; gurbette, Akşehir İlköğretmen Okulu’nda, Kırıkhan’da mayalanır; İstanbul’da Alibeyköy’de tomurcuk verir. Bu da onu yaşadığı yıllarda kendi kuşağının şiirdeki sözcülerinden biri haline getirir. “Üç yıldır Alibeyköy’deyim” diyecektir Haliç’e bakan gecekonduların içindeki bir ilkokulun pencerelerinden, “Gözlerimle görmesem inanamam/İşçi ve köylü çocuklarının/Kalem tutuşlarına bakarak/Değişiyor dünya”.
Daha sonra memleketi Anamur’a dönecek, şiiri, öğretmenliği ve kısacık yaşamını doğup büyüdüğü, topraklarda popüler, arabesk, sığ, alkolizmin batağına saplanmış, cinselliğe odaklanmış anlayışlara karşı gür sesli, alçakgönüllü, yumuşak başlı bilge bir karşı çıkış olarak sürdürecektir: “Aslında bir su damlası kadar hafiftir insan/Bir söz kadar uçucu, bir reyhan kadar yabani/Ve kırlangıçların gözleri kadar ürkek/Eğer cesaretle doldurmamışsa kalbini”
ÖLÜMÜN ALÇAKGÖNÜLLÜSÜ
- Ölümü de yaşamı ve şiiri gibi alçakgönüllü oluşuna bağlanmıştır Abdülkadir Bulut’un. 1985’in 8 Ağustos günü Anamur’a, köylülerinin mahkemesine gidiyormuş. Yoldan binen bir kadına yerini verip kendisi kapı önündeki tabureye oturmuş. Minibüs bir virajı alırken kapı ...
- “Ben aradığım her şeyi yana yakıla aradım” diyor ya “Ülkemin Şiir Atlası” adlı kitabında, ararken kendisini de saklamış olmalı, bir yaprağın arkasına tomurcuk bir gül gibi.
(Mayıs 2006, Aydınlık).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder