21 Kasım 2010 Pazar

"Bordo Gül"

...Şair bir bütündür ve eşcinsel bir şair olarak Arkadaş Z. Özger, bütün şiirleriyle birlikte ele alındığında yaygın yanlış yaklaşımların tersine, “bireyci” değil toplumcu bir şairdir. Toplumcu şiirimizin bordo gülüdür. Eşcinselliği, onun toplumculuğunda bir leke olmadığı gibi, toplumculuğu da, eşcinselliği göz ardı edilerek ele alınamaz...

Mezartaşında ölüm tarihi yazmayanlardan… Geçirdiği bir kemik hastalığı –Ostomyolit- ruhunda derin yaralar açıp sağ bacağında karar kılmış, “güzel bir topallığı çirkin sağlamlıklar”a yeğ tutturan ve “hiç çocuk olmamış” bir çocuk. Bu nedenle de şiirlere sığınan bir yalnız, bir umutsever-“her insan bir umuttur. ama her umut bir olasılıktır”… Bir eşcinsel ve yine bu yüzden de yalnız bir umutsever. Adını “Arkadaş”a çevirip Zekai’yi Z.’de sıkıştırarak dönemin bu en önemli kavramına yaşanırlık da kazandıran bir şair ve yaşadığı “tereddütler” nedeniyle bir dönem dışlanmış bir devrimci. Yaşadığı yıllarda tereddüt olağan, korku ise çağlar boyunca en insani duygulardan biridir ya, Arkadaş’ın dışlanmasında bu “korku” ve “tereddüt”ün payı hemen hemen sıfırdır.

ANLAMLI BİR GAYRETKEŞLİK

Arkadaş Z. Özger’in duraksadığını şiirlerden, korktuğunu mektuplardan, ama bir korkak olmadığını yaşamının tümünden öğreniyoruz çünkü. Her şey bir yana, salt 1971’de “SBF baskını”nda yediği dayak ve bu baskın sırasında başına aldığı darbelerden ileri geldiği kabul edilen, aradan yıllar geçtikten sonra 5 Mayıs 1973’de Ankara’da bir sokakta ölü bulunması bunu anlamaya tek başına yeter de artar. Ama asıl sorun bu değil. Asıl sorun, ipuçlarını yazabildiği şiirlerde bırakmış bir şairin “itibar” ve hakkının bir türlü teslim edilmemesinde gösterilen anlamlı gayretkeşliktedir.
Yaşarken arkadaş çevresinden, ölümünden sonra da, yapılan yanlı değerlendirmelerle şiirimizden dışlanmasında bu tür saçma yargılara düşen büyük pay, sadece görünürde. Cinsel tercihi, şiiri bir birey olarak kendine dönük yaşaması, şiiri kendine dönük yaşarken odağına, ister dönemin etkisiyle denilsin, ister kendi seçimi böyle olduğu için toplumcu bir dünya görüşünden ileri gelen politiklikle kendi aykırı kişiliğinden ileri gelen daha farklı bir politikliği ayrı ayrı ve birlikte yerleştirmesi, şiirini, etkilenerek, ama İkinci Yeni’den de, 60’lı yılların İsmet Özel-Ataol Behramoğlu şiirinden de farklı bir yolda gerçekleştirmesi, burada sayılması gereken asıl nedenler olarak anılmalı.

ÖLÜLER DEĞİŞMEZLER

İlginçtir ve acıdır, ölümünden sonra bütün şiirleri bir araya getirilerek yayımlanan kitabı “Sevdadır”da yer alan ve kendisi ve şiiri hakkında taa yıllar önce yazılmış yazılar, önemli ölçüde bu yanlı, yanlış haksız yaklaşımların izini taşıyor. Yazıların tarihlerine bakarsak, yazarlarının fikirlerinin değişmediğini kolaylıkla anlarız. Daha da ilginç ve acı tarafı, Özger’in şiirini “bireyci” şiir kategorisine sokanlar, bugün, “bireyci” şiirin en “süzülmüş” örneklerini yazıyorlar, üstelik de pornografik temalarla…/Ölüler değişmezler, değişmenin bu türlüsü, ancak yaşayanlara özgü bir hastalık olmalı…

ŞAHLARI MAT ETMEYİ ÖĞRENMEK

Evet eşcinsel ve bunu daha 1967’de “Soyut” dergisinde yayımlanan ilk şiirinin başlığından -“Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası”- anlıyoruz. Kitaptan devam edersek, izleyen şiirlerde ve “Hüzün Mevsimi”nde de alttan alta süre giden bu temayı Cavit Kürnek’in özetleyerek aktardığı 1969’un Şubat’ından Temmuz’una kadarki zaman dilimini kapsayan mektuplardan da doğrulayabiliyoruz. Mektuplar, bu yılda yazdığı “Büyütürken Bir Gülü”, “Hüzün Mevsimi”, “Karınca Fil”, “İğdiş Bedevi” şiirlerinin de altyapısıdır aynı zamanda. Bireysel tragedyasını içeren bu tema sonraki şiirlerinde toplumcu bir dünya görüşüyle birlikte ve iç içe, sarmal bir biçimde sürecektir. Toplumcu dünya görüşüyle yazdığı “Tamirat”ta, “gördüm ki bir cuma gecesi ertesi” der, “babamın eskimiş bürokrat ayakkablarının tamiratına/nefretle vurduğu örsü ve çekici/öfkesini köseleden ayırdığı bıçak/açılmış bir gül gibi duruyor önümde” (Sevdadır, Mayıs Yayınları, genişletilmiş 6. basım, Eylül 2001, İzmir, sf. 135). “Müfreze”, “aykırı tek”in “çok”a katılmasını ele alan eleştiri yüklü bir şiirdir; “babasına kendi kavgasının bilincini veremiyen neferler şahları mat etmeyi nasıl öğretir” (Sf. 169).

PARÇALANAN ŞAİR BÜTÜNLÜĞÜ

Sonra ardı ardına “Pencere”, Yusuf Aslan için yazdığı “Orman”, “Müfreze” ile eş temalı “Aygın”, Deniz Gezmiş’e yazdığı “Sözcük” adlı şiirler gelecektir. “Kan Reçetesi”, “Ferhat”, “Günler Perişan”, “Aşkla Sana” ve “Sevdadır” adlı şiirler, Arkadaş’ın, ölümünden sonra diğerlerinden daha bir öne çıkacak şiirleridir ve başlı başına toplumcu öz taşıdıkları için öne çıkarılmışlardır. Oysa şair bir bütündür ve eşcinsel bir şair olarak Arkadaş Z. Özger, bütün şiirleriyle birlikte ele alındığında yaygın yanlış yaklaşımların tersine, “bireyci” değil toplumcu bir şairdir, parçalanamaz. O, toplumcu şiirimizin bordo gülüdür. Eşcinselliği, onun toplumculuğunda bir leke olmadığı gibi, toplumculuğu da, eşcinselliği göz ardı edilerek ele alınamaz.

ŞİİRİMİZİN BORDO GÜLÜ

Arkadaş’a erken gelmiş bir Murathan Mungan gözüyle bakılabilir. Ama yalnızca bu kadar ve yalnızca eşcinselliği dolayımıyla. Çemberi kıran kişi olarak Murathan Mungan, bugün bulunduğu, kitaplarının kapağına sadece fotoğrafını koydurduğu noktaya, solun darma duman edildiği 12 Eylül döneminde yerleşti. Şimdi, Arkadaş’ın, ölümünden sonra uzun süre unutulmasında, anımsandığında da “Ferhat”la sınırlandırılmasında, şiirini olgunlaştıramadan yaşamdan ayrılması yanında asıl olarak eşcinselliğinin etkili olduğunu saptayabiliriz. Edebiyatımızda sol için, sol adına ve sola rağmen tutum takınan, Arkadaş’ın şiirini “bireyci şiir” diye adlandırdıkları bir kategorinin içine hapsedenlerin bugün “bireyci” şiirin hem de eşi benzeri görülmemişlerini yazıyor olmaları ise, işin bir diğer ilginç ve acı olan tarafıdır.
Şiirimizin Bordo Gülü Arkadaş’ın şiirleri, “arkadaşları”nın yanlı değerlendirmelerinin dışında toplumcu-bireyci gibi toptancı yargıların dışında incelenerek değerlendirilmeye muhtaçtır.
(Mayıs 2006, Aydınlık).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder