28 Kasım 2010 Pazar

Harput’un yanan sesi

... Ona “Harput’un Sesi” diyenler de vardı.
Yaşlı kuşaklardan türküseverler, “Harput Divanı/Ben Şehid-i Badeyem”, “Gam Zedeler”, “Ah Hele Zalım” “Ey Firak-i Leb-i Canan”, “Sinemde Bir Tutuşmuş Yanmış Ocağ Olaydı”, “Iğiki’nin Dört Etrafı Bahçalar” “Geldi Geçti”,“Kar mı Yağmış Şu Harputun Başına”, “Yara Benden”, “Uyan Yar”, “Bu Dere Baştan Başa”, “Yüksek Minarede Kandiller Yanar”, “Bir Şuh-i Sitemkâr Yine Saldı Beni Derde”, “Bu Dere Buz Bağlamış”, “Oy Akşamlar, Akşamlar”, “Mendilim İşle Yolla”, “Meteristen İneydim” gibi birçok gazel, hoyrat, maya, divan, müstezat ve türküyü onun şimdi çoktan artık plaklarda kalmış bulunan sesinden dinledi...



“Ahçiği yolladım urum eline
Eser bad-ı saba zülfün teline
Gel seni götürem İslam eline
Serimi sevdaya salan o Ahçik”

İlk dörtlüğünü aktardığım bu türkü, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Harput’ta bir Türk genci (Mustafa) ile Ermeni kızı (Ahçik) arasındaki aşkı anlatıyor. Harput’ta hemen herkesin bildiği türkü, türküye konu olaylardan yaklaşık seksen yıl sonra Erkan Oğur’un yorumuyla Harput ve Elazığ’ın sınırlarını aşarak Türkiye çapında geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Öyle ki, Elazığlı gazeteci Yücel Çakmak’ın yazdığı, bu aşk hikâyesini yaşandığı yılların toplumsal siyasal havası içinde anlatan bir de roman var: “Ahçik”.
Bunlar, türküyü dinleyen hemen herkesin bildiği şeyler…
Herkesin bilmediği, TRT repertuvarına 1984 yılında 2574 sıra numarasıyla kaydedilen bu türkünün, birçok Elazığ-Harput türküsü gibi, yeni kuşaklara ulaştıran kaynak kişisi!


“HARPUT’UN SESİ”

Ona “Harput’un Sesi” diyenler de vardı.
Yaşlı kuşaklardan türküseverler, “Harput Divanı/Ben Şehid-i Badeyem”, “Gam Zedeler”, “Ah Hele Zalım Dolan Gözler” “Ey Firak-i Leb-i Canan”, “Merhem Koyup Onarma”, “Sinemde Bir Tutuşmuş Yanmış Ocağ Olaydı”, “Iğiki’nin Dört Etrafı Bahçalar” “Geldi Geçti”,“Kar mı Yağmış Şu Harputun Başına”, “Yara Benden”, “Uyan Yar”, “Bu Dere Baştan Başa”, “Yüksek Minarede Kandiller Yanar”, “Bir Şuh-i Sitemkâr Yine Saldı Beni Derde”, “Bu Dere Buz Bağlamış”, “Oy Akşamlar, Akşamlar”, “Mendilim İşle Yolla”, “Meteristen İneydim” gibi birçok gazel, hoyrat, maya, divan, müstezat ve türküyü onun şimdi çoktan artık plaklarda kalmış bulunan sesinden dinledi.
Onu geçtiğimiz günlerde kaybettik. Elektrik sobasından tutuşan koltuğunda otururken yanarak öldü.
O, Elazığ-Harput müziğinde zamanın en iyi yorumcusu ve kaynak kişisi Enver Demirbağ idi.

AĞIZDAN AĞIZA-KULAKTAN KULAĞA

Enver Demirbağ, 1935 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde doğdu. Müziğe çocuk yaşta başladı. O yıllarda Doğu Anadolu şehirlerinde müzikle uğraşanların çoğunun hafızlıktan gelme kimseler oldukları hatırlanacak olursa, Enver Demirbağ’ın yetiştiği müzikal çevre de anlaşılacaktır. Enver Demirbağ da, müziğe, ilk derslerini Köğenkli Hafız Mustafa Süer’den alarak başladı. Elazığ-Harput müziği ve makamlarını, o zamanlar bu müzik ve makamların en iyi icracılarından biri olan Hafız Osman Öge’den usta-çırak ilişkisi içinde öğrenerek sürdüren Enver Demirbağ, giderek bu müziğin en iyi temsilcilerinden biri durumuna geldi ve kendisinden sonraki nesile de yine aynı geleneksel usûllerle, “ağızdan ağıza-kulaktan kulağa” aktardı. Halk müziği bağlama sanatçısı, araştırmacı ve derlemeci İhsan Öztürk, Elazığ-Harput müziğinin yeni nesil bazı icrâcılarında, Enver Demirbağ’ın nağmeleri ve tavrını, hatta bazı nağmelerdeki detonelerini dahi görmenin mümkün olduğunu söylemektedir: “Zaten bu müzik icrasındaki başarının ölçüsü de; yapılan nağmelerin bir önceki kuşağın yaptığı nağmelere ne kadar benzediğidir.” (ihsanozturk.com).


12 YILDIR FELÇLİ

Birçok sanatçının yetişmesinde emeği bulunan, repertuvara birçok türkü kazandıran, elindeki tüm Harput müziği repertuvarını –İhsan Öztürk bu sayıyı 115 olarak belirtiyor,- Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Folklor Arşivi’ne bağışlayan Enver Demirbağ, 9 Kasım gecesi kendi memleketi Elazığ’da, yalnız yaşadığı evinde elektrik sobasından tutuşan koltuğunda yanarak öldü. Gazetelere yansıyan bilgilere göre, 12 yıldır felçli olan Enver Demirbağ'a, gündüzleri, maaşı Elazığ Belediyesi tarafından karşılanan Hasan Taydaş bakıyor, sanatçı geceleri ise yalnız kalıyordu.
Toplumsal vefasızlığımızın bir örneği de bu.

1 yorum:

  1. Tüm içten tespitlerinizle katıldığım Enver Demirbağ ve ona yakıştıramadığım hazin ölüm
    her halkbilim gönüllüsü yada emekçisinin üzerinde bin kez düşünmesi gereken bir acı olmalıdır. Ölümün trajedik olması bile en çok üç gün - o da ölen öyle bir usta olduğu için olsa gerek - sürdüğüne göre çok anlamlı kayıplarımız var kimliklerimizde...

    YanıtlaSil