3 Ekim 2010 Pazar

Dil Bayramı ve Türkçe’nin hali

... Aradan geçen 78 yılın özellikle son 30 yılının Türkiye’den de, Türkçeden de, tüm bayramlardan olduğu gibi “Dil Bayramı” kutlamalarından da çok şey alıp götürdüğü ne yazık ki, önümüzde duran acı bir gerçek. Ama yine de umutluyuz. Vaktiyle yabancı diller boyunduruğunda çok badireler atlatmış Türkçe, İngilizceleştirilme badiresinin de üstesinden gelecektir. ...

Geçtiğimiz hafta 26 Eylül günü, Dil Bayramı’nın 78. yılıydı. 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede/Bayramlaşma Salonu’nda çalışmalarına başlayan 1. Türk Dil Kurultayı’nın açıldığı gün, o zamandan bu yana 78 yıldır Dil Bayramı olarak kutlanıyor.
Bilindiği gibi, 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu, “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla devletten bağımsız bir dernek olarak Samih Rifat (Başkan), Ruşen Eşref Ünaydın (Genel Yazman), Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Celâl Sahir (üyeler) tarafından kurulmuş ve derhal 1. Türk Dil Kurultayı’nın hazırlıklarına başlamıştı. Bakanlardan milletvekillerine, üniversite öğretim üyelerinden dilbilimcilere, yazarlardan şairlere, gazetecilerden öğretmenlere, Türkçeyi yalın ve katışıksız konuştuğuna inanılan köylü ve şehirli halk temsilcilerine dek tüm Türkçe gönüllülerinin çağırıldığı Kurultay’a yaklaşık üç bin kişi katılmıştı.
Kurumun ana tüzüğünün yapıldığı ve 9 kişiden oluşan “Genel Merkez Heyeti”nin de seçildiği, onlarca bildirinin sunulduğu kurultay, 5 Ekim’de sona ermiş ve 7 maddelik bir çalışma programı kabul edilmişti:
1. Türk dilinin başka dil aileleriyle karşılaştırılması; 2. Türk dilinin birer tarihsel ve karşılaştırmalı gramerinin yazılması; 3. Anadolu ve Rumeli ağızlarından sözcüklerin derlenmesi, Osmanlıca sözcüklere Türkçe karşılıklar bulunması; 4. Türkçe bir sözlüğün ve gramerin hazırlanması; 5. Kurumun organı olarak bir derginin yayımlanması; 6. Türk dili üzerinde yazılmış yerli ve yabancı yapıtların toplanması ve gerekenlerin çevrilmesi; 7. Terimlerin Türkçeleştirilmesi.

İki yılda bir toplanması kararlaştırılan kurultayda alınan kararlardan biri de her yılın 26 Eylül’ünün kurum üyeleri arasında “Dil Bayramı” olarak kutlanmasıydı. Tam bir bayram havasında toplanan ve çalışmalarını sürdüren Kurultay’da yaşanan bu coşkunun gelecek nesillere aktarılması önerisi şair Halit Fahri Ozansoy’dan geldi. Ozansoy’un, 26 Eylül’ün Dil Bayramı olarak kutlanması yönündeki önergesi tüm kurultayca oy birliğiyle kabul edildi.

“NİÇİN CUMHURİYET SAVCILARI ONLARCA TABELAYI GÖREMEZ OLDU?”

Aradan geçen 78 yılın özellikle son 30 yılının Türkiye’den de, Türkçeden de, tüm bayramlardan olduğu gibi “Dil Bayramı” kutlamalarından da çok şey alıp götürdüğü ne yazık ki, önümüzde duran acı bir gerçek. Avrupa Konseyi’nin 2001 yılında, 26 Eylül’ü Türkiye’nin önerisiyle “Avrupa Dil Günü” ilan etmesiyle “Dil Bayramı”mızın “evrensel” boyut kazanmış olması ise boş bir avuntu.
Aslını 12 Eylül faşizminin kapattığı resmî TDK’nın düzenlediği kutlamalar, gördükçe gözlerimizi duydukça kulaklarımızı yakan bu acı gerçeği saklayan bir anlam taşımıyor mu?
Türk’ün “Turk, Turc, Turca”, Ankara’nın “Angora”, “Anadolu”nun “Anatolia”, hastane’nin “hospital”, merkez’in “center”, kahve’nin “cafe”, hoşçakal’ın “bye bye” yapılması gibi daha yüzlerce sözcüğün İngilizceleştirilmesini görmedikten, göz yumduktan sonra kime ne “Avrupa Dil Günü”nden!

“Yasayla korunan Harf Devrimi çiğnenirken, niçin cumhuriyet savcıları onlarca tabelayı göremez oldu? Yıllardır haykırıyoruz ve sesimizi duyan tek cumhuriyet savcısı çıkmamasına şaşırıyoruz!
Türkçe, bağımsızlığımızın simgesidir; “ses bayrağımız”dır; ulusal kimliğimizdir. Dilimiz sözcük sözcük çiğnenirken, Ankaramızın adını bozan “Ankamall” sözcüğüne ve tüm yabancı adlara artık katlanamayacağımızı belirtiyor; yıllardır ürününe, işyerine yabancı ad koyanlara karşı verdiğimiz savaşımı, cumhuriyet savcılarının görmesini, duymasını diliyor; bu savaşımın arkasını bırakmayacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz!”
Yazar Sevgi Özel, yıllar önce böyle feryad ediyordu. Bu gün durum çok daha kötü…

“GÜZEL DİLİMİZ AYAKLAR ALTINDA!”

Resmî TDK, şaşaalı ama içi boş kutlama törenlerine bir yenisini daha ekleyedursun, bugünkü gerçek durum Ulusal Eğitim Derneği Başkanı Zeki Sarıhan’ın bayram mesajında:
“Türkçe, küresel güçlerin baskısı altındadır. Büyük kentlerimizin ana caddelerindeki işyeri adlarına bakan bir yabancının, Türkiye’de olduğunu algılaması zorlaşmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın, Ticaret ve Sanayi Odalarının, belediyelerin çabalarıyla bu duruma son vermek hiç de zor değilken devlet hiçbir önlem almıyor. Dilseverlerin hazırladıkları yasa önerileri Meclis’te gündemden düşürülmüştür.
Türkiye’nin bir kısım devlet ve vakıf üniversitelerinde derslerin çoğu veya bir kısmının yabancı dille yapılması ise tam bir sömürge uygulamasıdır.
“Yabancı dil öğretmenin dünyanın her tarafında uygulanan yöntemleri varken, dersleri yabancı dille öğretmeye devam etmek, tam bir aymazlık, ulusal kimliğini inkâr ve aşağılamadan başka bir şey değildir. Türkiye bu bakımdan Osmanlı devletinin çöküş dönemini andırıyor.
İşyerlerimizdeki bu yabancı dil hayranlığı ve eğitim kurumlarında yabancı dille öğretim devam ederken hiç kimse Dil Bayramı’nı göğsünü gererek kutlayamaz.”
Bir de çağrısı var Zeki Sarıhan’ın
“Bütün aydınlarımızı, yabancı dille öğretime son verilmesi için başlattığımız kampanyaya katılmaya, yetkilileri bu konuda uyarmaya ve zorlamaya çağırıyoruz. Diline sahip çıkmayan bir ulusun geleceği yoktur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder