31 Ekim 2010 Pazar

Şiirimizden bir damar daha koptu...

..."Şiirimizden bir damar daha koptu, Arif Damar da gitti…"
Eski şiirimizin bir türü olan ebced ile tarih düşürecek olsak, böyle bir şey yazabilirdik. Çünkü Arif Damar, modern şiirimizin atardamarlarından biriydi. Şiir anlayışı zamanla değişse de, hep, kendini içinde var ettiği bu damarı sürdürdü. “Tülin’in yüzündeki duru güzellik”te, “Karga”da, “Kedi Aklı”nda, “Makara”da, “Kartacalı Yıkıntı”da Arif Damar, yoksulduk, bize dünyayı sevdirdi...









Arif Damar.
Yoksulduk, bize dünyayı sevdirdi...



Attilâ İlhan, Fazıl Hüsnü, Demirtaş Ceyhun, İlhan Berk, Halit Refiğ, Şiar Yalçın… Milli devrimlerin ilkiyle kurulan büyük tehlikeler yaşarken cumhuriyet –kimilerine göre birincisi artık çoktan yıkılmışken!- onun ilk kuşağına mensup aydınlar da –şairler, yazarlar, sanatçılar- birer birer aramızdan ayrılıyorlar. Ölüm, onlarla birlikte bizden de birçok şeyi -çok şeyi- alıp götürüyor. Geriye her biri en zor koşullarda bin bir emekle yaratılmış yapıtlarla birlikte anılar ve yazılmamış kişisel tarihler kalıyor.

YOKSULDUK DÜNYAYI SEVDİRDİ

“Şafak vaktidir
Terk et beni artık hatıra

Bundan böyle ben artık
dağılıp boydan boya mısralarıma
esirler, açlar ve mağluplarla
hürriyet, ekmek ve zafer Türküsünü
gücümün yettiği kadar söyleyeceğim

Sonra bu dehşet ve sefalet içinde
mesut günler vadeden
Bir silah sesi gibi titreyeceğim.”

Evet. “Şiirimizden bir damar daha koptu, Arif Damar da gitti…”
Eski şiirimizin bir türü olan ebced hesabı ile tarih düşürecek olsak, onun yaşamı ve şiirini betimleyen böyle bir şey yazabilirdik. Çünkü Arif Damar, gerçekten de, modern şiirimizin damarlarından biriydi. Şiirleri kadar yaşamıyla da şiirimizin nabzının attığı şairlerden biri, şiirde takma ad olarak kullandığı “Damar” gibi bir damardı. Bazen kan damarı, bazen ateş damarı, bazen gül damarı, yaprak damarı; türlü çeşitli madenlerin bir arada bulunduğu bir şiir damarı. Arif Damar, 1943’te, yayımladığı yukardaki, “Şafak Vakti” adlı şiir, şiir anlayışı sonraki yıllarda önemli ölçüde değişse de, hep, kendini içinde var ettiği bu damarı sürdürdü. “Tülin’in yüzündeki duru güzellik”te, “Karga”da, “Kedi Aklı”nda, “Makara”da, “Kartacalı Yıkıntı”da, “tavanda bir yarım ay” vardı, “yoksulduk dünyayı sev”dirdi.



HAPİSTEN SÜRGÜNE

Bütün bunlar biraz edebiyat, biraz metafor. Esası bir şairin artık kendisinin de umursamadığı –insan öldükten sonra artık hiçbir şeyi umursamaz- yaşamı ve şiirinin içindedir.
Arif Damar 1925’te Çanakkale-Gelibolu’da doğdu. Şiir yazmaya ortaokul öğrencisi iken başladı. İlk şiiri “Edirne'de Akşam”, henüz 15 yaşındayken “Yeni İnsanlık” adlı dergide, altında "Harika Çocuk" notuyla yayımlandığında şair Hasan İzzettin Dinamo’nun Damar’ın öğrenci olduğu Yenikapı Ortaokulu’na gitmesi, şairden söz edilince hatırlanması gerekenlerin başında yer alır. Ancak Arif Damar, asıl olarak Ant Dergisi'nde yayımladığı şiirlerle tanınmaya başlandı. Bir süre “Yeryüzü” adlı kültür dergisi'nin yöneticileri arasında yer alan Damar’ın, 1951’de yasadışı TKP üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanması, hatırlanması gerekenlerden bir diğeridir. Şair 2 yıl cezaevinde kaldı, delil yetersizliğinden beraat etti. Askerliğini, Zara’da bulunan ünlü “Sürgün Alayı”nda yaptığı yıllarda Zara, birçok sosyalist aydının sürgün edildiği belli başlı menfalardan (sürgün yeri) biriydi.
1956’da "Günden Güne", 1958’de "İstanbul Bulutu"nu yayımladı. "İstanbul Bulutu" kitabıyla Cemal Süreya ile birlikte Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı. Sonraları “İkinci Yeni” anlayışına yaklaştıysa da kendi damarını geliştirdi. Arif Damar, düzyazıda "Arif Hüsnü" ve "Ece Ovalı" takma adlarını kullandı. 1985’te "Yağmurlu Sokak" adlı romanı yayımladı. Melih Cevdet Anday ile birlikte 1959'da yazdıkları "Yağmurlu Sokak", Murat Tek takma adıyla Tercüman Gazetesi'nde tefrika edilmişti.
Arif Damar’ın diğer yapıtları ise şunlar:
Kedi Aklı (1959); Saat Sekizi Geç Vurdu (1962); Alıcı Kuş (1966); Sesleri Ayak Sesleri (1975); Alıcı Kuşu Kardeşliğin (1975, ilk beş kitabının toplu basımı); Ölüm Yok Ki (1980); Ay Ayakta Değildi (1984); Acı Ertelenirken (1985, ilk yedi kitabından seçmeler); Yoksulduk Dünyayı Sevdik (1988); Ay Kar Toplamaz Ki (1990, Toplu Şiirler); Onarırken Kendini (1992); Eski Yağmurları Dinliyordum (1995, seçmeler); Kitaplar Kitabı (2000, Toplu Şiirler); Kırık Makara (Seçmeler, 2004); Külliyen Red (Toplu Şiirler, 2004)
Arif Damar, Cumhuriyet Gazetesi'nde 'Ayın şairi' bölümünü hazırlıyordu.

“ŞAİRLERİ SAĞKEN SEVMEYİ ÖĞRENMELİYİZ”

Bir süre Arif 'Barikat' takma adıyla da şiirler yayımlayan Arif Damar, aynı zamanda şiirimizin en renkli kişiliklerinden biriydi. Tüyap kitap fuarlarından birinde eleştirmen Feridun Andaç’ı bastonuyla dövmesi, renkli kişiliğinin örneklerinden biridir. Bir diğeri, Arif Damar’ın hangi damardan geldiğini göstermesi bakımından aydın tarihimize geçecek niteliktedir:
Damar, kendi işlettiği Yeryüzü Kitabevi’nde yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle 1982'de üç ay hapis cezasına çarptırıldığında cezasını çekmek üzere Bozcaada hapishanesine gönderilir. Hapishaneye bir yazar getirildiğini duyan ve merak eden bir jandarma eri mahkumun yanına gider ve adını sorar. Mahkum, adının Namık Kemal olduğunu söyler. Namık Kemal’in çoktan ölmüş bulunduğunu öğrenen jandarma eri birkaç gün sonra gelip tekrar sorar. Arif Damar’ın cevabı çok nettir:
- Namık Kemal Arif Damar!
….

“Şairleri sağken sevmeyi öğrenmeliyiz” diyor ya Sennur Sezer…
Evet, şairleri sağken sevmeyi öğrenmeliyiz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder